“Geçtiğimiz çeyrek asırda çalışan hakları için en büyük karar” olarak nitelendirilen ve Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından Haziran 2022 konferansında alınan karar ile, ILO güvenli ve sağlıklı bir çalışma ortamı sağlama ilkesini beş temel prensibinden biri olarak belirledi.
Bu karar çalışanların insan haklarına 25 yıl aradan sonra yapılan ilk ekleme. Bunun yanı sıra, hükümetlerin çalışanların sağlıklı ve güvenli bir çalışma ortamında çalışabilme hakkını desteklemelerini ve buna saygı göstermelerini sağlayacak en önemli adımlardan biri.
Bu karar neden önemli?
Her sene yaklaşık 3 milyon insan geçinme uğruna çeşitli kazalar ve hastalıklar nedeniyle hayatlarını kaybediyor. Dahası, 374 milyon işçi direkt olarak yaptıkları iş nedeniyle hastalık ve yaralanma durumlarıyla baş etmek zorunda. Fazla çalışma her sene 745 bin insanı artan inme ve kalp krizi riski nedeniyle öldürüyor. Covid-19 pandemisi döneminde iş sağlığı ve güvenliği konusunda gereken özen gösterilseydi binlerce hayat kurtarılabilirdi.
Bu durumda ILO’nun kararının büyük bir değişiklik yaratması bekleniyor. Bu kararla birlikte maden çökmelerinin, fabrika yangınlarının ve Dünya Kupası için stadyum inşalarının neden olduğu can kayıplarının önlenebileceği düşünülüyor. İş sağlığı ve güvenliğinin bir insan hakkı olarak görülmesi ayrıca stres, yıpranma gibi iş yerlerinde yaşanan psikososyal risklerin de tanınması anlamına geliyor.
ILO’nun çalışan haklarıyla ilgili önceki çalışmaları
ILO Versay Barış Anlaşması’nın bir parçası olarak 1919 senesinde kuruldu. 1946 senesinde ise uluslararası iş standartlarını uygulama, gözetme ve insana yakışır işi destekleme göreviyle Birleşmiş Milletler’in özel bir kuruluşu halini aldı. Günümüzde ILO’ya üye olan ülke sayısı 187, bunların 186’sı ise Birleşmiş Milletler üyesi. 1990 yılında pek çok kişi ve kuruluş Berlin Duvarı’nın çöküşü ile gelen yeni ekonomik düzene sosyal bir anlam katmak arayışı içine girdi. Böylece işçilerin hakları için küresel bir sözleşme oluşturma çağrısı yükselmiş oldu.
“Herhangi bir yerde yoksulluk, her yerde refah için bir tehlike oluşturur” ilkesini örgütsel temeline yerleştirmiş olan ILO, 1998 Çalışma Yaşamında Temel İlkeler ve Haklar Bildirgesi’ni uygulamaya koydu. Bu bildirge, ILO’ya üye 187 ülkeden ekonomik gelişmişliklerinden bağımsız olarak “sendikalaşma özgürlüğü, toplu pazarlık hakkı, çocuk işçiliği, ayrımcılık ve zorunlu çalıştırma” alanlarında işçilerin haklarını korumalarını talep ediyor. Bu talep, günümüzde dünyanın pek çok yerinde çocuk işçiliğinin ve zorla çalıştırmanın yaygın olması dolayısıyla hayati önemini koruyor.
İnsan haklarının beşinci sütunu
İş yerinde sağlık ve güvenliğin sağlanmasının insan haklarının beşinci sütunu olarak tanınması şirketler, uluslararası ticaret anlaşmaları ve hükümetler üzerinde büyük bir etki yaratacak. 1998 Bildirgesi özel veya kamu sektörlerindeki paydaşların iş düzenlemeleri konusundaki referansı konumunda. Pek çok ticaret anlaşması da 1998 Bildirgesi’ni kendi iş hakları hükümlerinin temeli olarak alıyor. ILO bu bildirgenin var olan ticaret ve yatırım anlaşmaları kapsamında üye ülkelerin haklarını ve sorumluluklarını etkilememesi gerektiğini söylüyor. Fakat yeni ticaret anlaşmaları güvenli ve sağlıklı bir ortamda işgücü teminini hukuksal bağlayıcılık kapsamında içerebilir. Bu durum hükümetlerin üzerine büyük bir sorumluluk yüklüyor.
1998 Bildirgesi üye ülkelerden yalnızca temel prensiplere saygı duymalarını, bunları desteklemelerini ve gerçekleştirmelerini beklerken, giderek daha fazla üye ülke bu prensipleri onaylamaya başladı. Örneğin, Asgari Yaş Sözleşmesi 1997 yılında yalnızca 58 ülke tarafından onaylanmışken günümüzde bu rakam 175’e çıktı. Zorla Çalıştırma Sözleşmesi’ni onaylayan ülke sayısı 179, En Kötü Biçimlerdeki Çocuk İşçiliğinin Yasaklanması ve Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Acil Eylem Sözleşmesi ise ILO’ya üye 187 ülke tarafından onaylanmış durumda. İş sağlığını ve güvenliğini sağlama ilkesinin temel bir prensip olması ile benzer bir onay dalgasının ortaya çıkması bekleniyor. Bu durum, özellikle Avrupa Birliği’ndeki pek çok ülkenin iş sağlığı ve güvenliği konusundaki temel standartları onaylamadığı göz önünde bulundurularak bekleniyor.
Sağlıklı ve güvenli bir iş ortamının bir insan hakkı olarak tanınması önemli bir ilk adım, fakat yeterli değil. Ekonomik büyümenin ve kâr etme girişimlerinin şirketleri ve hükümetleri giderek artan bir baskı altına alması hükümetlerin bu hakka bağlı standartları yüzeysel bir şekilde destekleyerek arkasındaki sömürüyü gizleyebileceği anlamına geliyor. ILO ve Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan sözleşmeler zinciri kâğıt üzerinde ve sözde destekleniyor gibi görünse de uygulamada ortak bir çabanın ve tutumun sergilenmesi konusunda pek çok sorun mevcut. Dolayısıyla uluslararası camianın ortak bir eylem programı hazırlaması ve bunu bir an önce uygulamaya koyması gerekiyor.
Yine de bu karar işçilerin, işverenlerin ve hükümetlerin iş yerinde sağlığı ve güvenliği sağlama, küresel çapta milyonlarca insanın hayatını kurtarma ve iyileştirme konularındaki güçlü kararlılıklarını gösteriyor. Aynı zamanda bu durum işçi haklarını koruma anlamında ILO’nun geçerliliğini ve söz sahipliğini koruduğunu gösteriyor.
Detaylı bilgi için kurumsal web sitemizi ziyaret edebilirsiniz: www.s360.com.tr