Bu yıl 9 Ağustos’ta düzenlenen Uluslararası Dünya Yerli Halklar Günü’nün odağındaki iki konudan biri yine çevre yönetiminde geleneksel bilginin önemiydi. Dünyanın yerli nüfusu 90 ülkede yaşayan ve 5.000 farklı kültürü temsil eden yaklaşık 476 milyon insandan oluşmakta. Dünya’nın kara kütlesinin tahmini dörtte birini yerli halklar kapsıyor ve ekolojik olarak bozulmamış peyzajların %40’ında yer alıyorlar. Buna rağmen yerli halklar sistematik marjinalleştirilme nedeniyle dünyanın en dezavantajlı ve savunmasız gruplar arasında yer alıyor, yerli halk olmayan insanlara göre aşırı yoksulluk içinde yaşama olasılıkları üç kat daha fazla ve dünyanın en yoksullarının% 15’ini oluşturuyorlar.
İtalya’nın Torino şehrinde düzenlenen 2022 Fridays For Future (FFF), Avrupa’yı kasıp kavuran bir sıcak hava dalgası ve orman yangınlarının ortasında geldi; 5 Ağustos’ta yerli halkların liderlerinden oluşan bir iklim greviyle sona erdi. Genç yerel liderlerden gelen acil iklim eylemi talebi ve “yerli halkların ve yerel toplulukların (IPLC)” çözümlere daha fazla dahil edilmesi talebi. Bu konuda benzer bir çağrıyı Orman Deklarasyonu Değerlendirmesi (Forest Declaration Assessment), bu yılın başlarında yayımladığı raporu ile IPLC’lerin korunan alanlardaki kritik rolü kabul edilmeden ve desteklenmeden Paris İklim Antlaşması’nın hedeflerine ulaşmak mümkün değil diyerek yaptı.
İklim adaleti perspektifinde yerli halkların son durumuna ve küreselde yaşananlara bakıldığında durum hiç iç açıcı gözükmüyor. Dünyanın pek çok yerinde yerli halklar geleneksel topraklarını müdafaa ederken şiddete maruz kalmakta. Hükümetler koruma(!) projeleriyle insanları atalarının topraklarında zorla çıkartmakta, insan hakları ihlalleri ve arazi gasplarıyla suç işlemekte. Bu durumu tüm önceliği ile ortaya koyan bir örnek olarak 67 ülkeden 900’ün üzerinden üyesi olan Tropikal Biyoloji ve Koruma Derneği, 14 Temmuz’da yayınladığı bildiride Amazon bölgesindeki yerli halklara, çevrecilere ve topluluklara yönelik saldırıların durdurulması için acil eylem talep etti.
Londra merkezli bir STK olan Global Witness, yerli halklar dünya nüfusunun %4’ünü oluştururken, dünya genelinde öldürülen çevre savunucularının üçte birini oluşturuyor diyor. En kritik durum ise 2021-2020 yılları arasında 117 yerli insanın öldürüldüğü Kolombiya’da.
Endonezya Toraya Kabilesi’nin bir üyesi ve Küresel Bölgesel Topluluklar İttifakı’nda iletişim görevlisi olan Michelin Sallata, iklim adaletinin sadece iklimin kendisiyle değil, aynı zamanda dünyada sahip olduğumuz tek tropikal yağmur ormanlarını korurken öldürülen, tehdit edilen, hapsedilen ve ayrımcılığa uğrayan yerli halklar için insan hakları ve adaletle de ilgili olduğunu söylüyor.
İklim Odağı ve Dünya Kaynakları Enstitüsü (WRI) raporuna göre, Brezilya, Kolombiya, Meksika ve Peru’daki IPLC topraklarının yaklaşık %90’ı karbon yutağı. Bu bölgelerde tutulan karbon, 4 ülkenin 2030 için Paris anlaşması iklim hedeflerinin yaklaşık %30’una eşit. IPLC toprakları dünyanın tropik ormanlarının 950 milyon hektardan fazlası ederken, toplulukların bölgenin yarısından fazlası üzerinde yasal hakları yok. Sallata, bu durumun ormanları, genellikle Avrupalı küresel maden çıkarma şirketlerinin yaptığı yıkıma karşı savunmasız bıraktığını söylüyor ve pek çok masum yerli halkın maden endüstrisine karşı sadece evlerini korudukları için zorla topraklarından edildiğini ve öldürüldüğünü vurguluyor.
Yerli halkların iklim değişikliği, hükümetler ve özel sektör arasında mücadele verdiği örnekler çeşitlendirilebilir. Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nde, Bambuti-Babuluko topluluğu, Orta Afrika'nın kalan son birincil tropikal orman alanlarından birinin korunmasına yardımcı oluyor. İran’da yarı göçebe Chahdegal Balouch, 580.000 hektarlık kırılgan çalılık ve çölü gözetiyor.
Kanada'nın uzak kuzeyinde; İnuit liderleri, sayıları hızla azalan karibu sürülerini eski haline getirmek için çalışıyor. Görüldüğü üzere yerli halkların benzer hikayeleri dünyanın her yerinde zorlu çatışmalardan geçiyor. Bütün bu pratikler, Paris Antlaşmasının hedeflerine ulaşma yolunda kolektif ilerlemeyi zenginleştiriyor ve hızlandırıyor.
Mücadelede kritik bir kesişimsellik: Yerli halklar ve kadın
Uluslararası Dünya Yerli Halklar Günü’nün odağındaki diğer konu ise yerli kadınların kültürü korumadaki rolü. Haziran başlarında düzenlenen Stockholm+50 Konferansı’nda yerli ve bilimsel bilgi birikiminden iklim değişikliği, doğa ve biyoçeşitlilik kaybı, kirlilik ve israf konusunda yararlanılması hakkında hazırlanan bildiride yerli halklara güçlü bir konum verildi. Bildiride, özellikle yüksek düzeyde yoksulluğa sahip, sağlık ve ekonomik hizmetlere sınırlı erişimi olan ve sık sık kurumsal, aile içi, politik ve cinsel şiddete maruz kalan yerli kadınlara da dikkat çekildi. Yerli kadının üç alanda, hem bireysel hem toplumsal düzeyde varlık gösterdiğini söyleyebiliriz: Kadın olmak, yerli olmak ve çevre savunucusu olmak.
Ekosistemin biyolojik çeşitliliğini korurken, atalarından miras kalan bilgileri, dilleri ve dünya görüşlerini aktarıyorlar. Ancak topraklarında ve ötesindeki yaşamı, kültürel miraslarını savundukları için sıklıkla damgalanıyor, taciz ediliyor, suçlanıyor, işkence görüyor ve öldürülüyorlar. Yerli kadınların her şeyden önce yerel ailelerdeki üretici rolüyle ve bilgi taşıyıcıları olarak tam kapasiteleriyle tanınmaları gerekiyor. Artan tanınmanın eylemlerle desteklenmesi gerekiyor ve bu noktada çoğu lider için devreye yeni yerli kadın liderler neslinin yetiştirilmesi giriyor.
Birleşmiş Milletler (BM) ayağında neler oldu?
2007 yılında kabul edilen Birleşmiş Milletler Yerli Halkların Hakları Bildirgesi, tüm kuruluşların yerli halkların haklarını, hayatta kalmalarını, haysiyetlerini ve refahlarını etkileyen faaliyetlerde bulunmadan önce yerli halklardan herhangi bir ücret karşılığı olmadan, önceden ve bilgilendirilmiş onay almalarını şart koşuyor. Bunun yanında bildirgede, etkileşimlerin yerli halkların zaman dilimlerinde ve yerel dillerde gerçekleşmesi gerektiği öne sürülüyor.
Bu amaçla 2022’de BM’nin; yerel dillerin adalet sistemleri, medya, çalışma ve sağlık programlarında etkinleştirilmesinin önemini vurgulayan Yerli Diller On Yılı başladı. Uzmanlar, çevre yönetimi uygulamaları ve yerel bilginin aktarılmasında sözlü geleneklerin önemini göz önünde bulundurarak dil ve geleneklerin korunmasının önemine işaret ediyor.
Detaylı bilgi için kurumsal web sitemizi ziyaret edebilirsiniz: www.s360.com.tr