Yakın zamanda yapılan bir araştırma, Kızıldeniz kıyılarındaki muhtemel saldırılardan kaçınmak için kullanılan alternatif rotalarda 4,000 milden fazla (yaklaşık 6500 km) yol kat etmek zorunda kalan gemi ve tankerlerin küresel denizcilik sektörünün karbon salımını önemli ölçüde artırabileceğini ortaya koyuyor.
Sektör temsilcileri, Kızıldeniz'deki Husi isyancılarının saldırılarından kaçınmak için ticari deniz taşımacılığının Afrika'nın güney ucuna yönlendirilmesinin neden olduğu karbon salımı artışının, sektörün iklim hedeflerini tehlikeye atabileceğinin ve uzun vadede firmaların çevresel etki değerlendirmelerine zarar verebileceğinin uyarısında bulundu.
Denizcilik veri firması Sea Intelligence'ın son açıkladığı bulgulara göre, yüzlerce kargo gemisinin alternatif rotaya yönlendirilmesi ve özellikle hava taşımacılığına geçilmesi, Asya, Kuzey Avrupa ve Akdeniz arasındaki rotalarda karbon salımını yaklaşık olarak %260 ila %354 oranında arttırabilir.
Deniz taşımacılığı halihazırda küresel emisyonların neredeyse %3'ünü oluşturuyor ancak Ümit Burnu çevresindeki seyir mesafelerinin Asya ile, Kuzey Avrupa ve Akdeniz arasındaki rotalardan %31 ila %66 daha uzun olduğu göz önünde bulundurulduğunda sektörün karbon emisyonlarının önümüzdeki aylarda önemli ölçüde yükselmesi ön görülüyor.
Ayrıca, Sea Intelligence, gemilerin kullanmak zorunda kalacağı daha uzun rotalarda kaybedilen zamanı hızını artırarak telafi etmeye çalışması durumunda emisyonların ivmelenerek artacağı konusunda firmaları uyardı.
Ayrıca, yapılan araştırmalara göre tedarik zinciri sorunları nedeniyle ek kapasite arayışında olan denizcilik firmaları, ticaret rotalarına daha küçük ve yakıt verimliliği daha düşük gemiler yerleştiriyor. Sea Intelligence ise ultra büyük bir konteyner gemiye kıyasla standart 20 fitlik bir konteyner tercih edilmesinin emisyonları %141 oranında artırabileceğini öne sürdü.
Araştırma, Kızıldeniz’de artan çatışmalar nedeniyle uzun vadede şirketlerin nakliye hatlarının Afrika’nın gidiş-dönüş rotalarına taşımaya mecbur kalacağını ön görüyor. Fakat bu durumun karbon salımında artışı kaçınılmaz hale getireceğini ve artan emisyonları, en azından sefer mesafelerindeki artıştan kaynaklananları, azaltmanın gerçekçi bir yolu olmadığı vurgulanıyor.
Kızıldeniz’deki tehditler ve saldırılar, her yıl taşımacılık ve lojistik emisyonlarının yaklaşık %1'ine ve küresel emisyonların neredeyse %0,1'ine tek başına katkıda bulunan Maersk, MSC ve diğer denizcilik devlerinin trafiği durdurmasına ya da rotalarını dünyanın en yoğun denizcilik kanallarından birine doğru yönlendirmesine sebep oldu.
The Guardian'ın aktardığı verilere göre, küresel ticaretin %12'si ve küresel konteyner trafiğinin neredeyse üçte biri, yani milyarlarca dolarlık ticari mal ve malzeme, her yıl Kızıldeniz'den geçiyor.
Bununla birlikte, sürdürülebilirlik değerlendirme kuruluşu EcoVadis'in genel çözüm müdürü Julia Salant, saldırıların firmaları finansal olarak etkilemesinin yanı sıra denizcilik endüstrisinin iklim hedeflerine ulaşma çabalarını da sekteye uğratabileceği konusunda uyardı.
Uluslararası Denizcilik Örgütü ise denizcilik sektörü emisyonlarını 2030 yılına kadar en az %20 ve ideal olarak %30 azaltarak 2050 yılına kadar net sıfır emisyona ulaşma yönündeki ara hedefinin değişen rotalarla birlikte tehdit altında olabileceği uyarısında bulundu.
Salant, tedarik zincirlerine yeterince hassasiyet gösterilmeden net sıfır hedeflerine ulaşılamayacağını vurgulayarak sektördeki her şirketi sera gazı azaltma çabalarını daha da güçlendirmesi için harekete geçmeye çağırdı. Kızıldeniz'de olduğu gibi aksaklıklar olsa bile en iyi uygulamaların şirketlerin stratejilerini ve eylem planlarını tedarik zincirlerinin gerçekliğine uyarladıkları koşulda gerçekleştiğini ileri süren Salient, tedarik zincirlerinde geniş kapsamlı karbonsuzlaştırma sağlamak ve dayanıklılık oluşturmak için tedarikçilerin de diyaloğa dahil edilmesi gerektiğini vurguladı.
Lojistik firması Jaggaer'in küresel Çevresel, Sosyal, Yönetişim (ÇSY) yöneticisi Stuart Gascoigne, şirketlerin tedarikçilerinin sürdürülebilirlik durumu hakkında güçlü bir duruş benimsemelerinin aksaklık risklerine karşı her zamankinden daha önemli olduğunu ve kazanılması gereken bir yetkinlik olduğunu belirtti.
Bu yetkinliğin kazanılmasının yalnızca aksaklıklara karşı bir önlem olmadığını, aynı zamanda istikrara kavuşulduğunda da çevresel hedeflerle hızlı bir şekilde yeniden uyum sağlamanın anahtarı olduğunu ifade eden Gascoigne, şirketleri tedarik zinciri sorunlarına odaklanırken uzun vadeli sürdürülebilirlik taahhütlerini gözden kaçırmaması konusunda da uyardı. Tedarikçi ağlarında esneklik ve şeffaflık oluşturmanın şirketleri karbonsuzlaşma hedeflerine ulaştıracağının ve sürdürülebilir bir geleceğe katkıda bulunacağının altını çizdi.
Sevkiyat takip teknolojisi firması Tive'ın tedarik zinciri uzmanı Richie Daigle, emisyonlardaki son artışın uzun vadede bir şirketin imajını ve finansal durumunu önemli ölçüde etkileyebileceğini belirtti. ÇSY değerlendirmeleri yatırım kararlarında giderek daha etkili hale geldiğini vurgulayan Daigle, artan emisyon seviyelerini yönetememenin değerlendirmelerde düşük sonuçlara sebep olmasına, yatırımcı güveninin azalmasına ve potansiyel olarak sermayeye erişimin kısıtlanmasına neden olabileceğini ifade etti. Bu durumda, tüketicilerin ve paydaşların sürdürülebilirliğe verdiği önemin giderek artacağını ve daha düşük ÇSY değerlendirmesine sahip şirketlerin pazar rekabetini sürdürmede ve çevreye duyarlı tüketicileri çekmede zorluklarla karşılaşacağını söyledi. Buna ek olarak, mevzuat incelemelerinin yoğunlaştığı durumlarda emisyon azaltma hedeflerine uyulmamasının potansiyel para cezalarına ve yasal sonuçlara yol açabileceğinin de altını çizdi.
Salant, son krizden kaynaklanan nakliye maliyeti ve karbon ayak izi artışlarının birleşik etkisinin şirketleri near-shoring (özellikle ekonomik kısıtlamalar nedeniyle hizmet faaliyetlerini komşu bir ülkeden tedarik etmek) fırsatlarına doğru iteceğini ve komşu ülkeler arası tedariği artırabileceğini dile getirdi. Ayrıca near-shoring hacmini artırmak ya da daha düşük karbonlu alternatif rotalarda yeni tedarikçiler bulmak gibi hafifletici önlemler almaya çalışan şirketleri, sürdürülebilirliği mevcut tedarik kararlarına ve devam eden tedarikçi ilişkilerine kilit bir husus olarak dahil etmeyide bir fırsat olarak göz önünde bulundurmaya davet etti.
Kızıldeniz'de gemilere yapılan son saldırıların etkileri jeopolitik olarak şimdiden hissediliyor, ancak önümüzdeki aylarda ve yıllarda kurumsal karbonsuzlaşma stratejilerini de etkileyebilir.
Detaylı bilgi için kurumsal web sitemizi ziyaret edebilirsiniz: www.s360.com.tr