Kasım ayında yaklaşık 200 ülke temsilcisi Mısır’da düzenlenecek COP27 İklim Zirvesi’ne katılacak. Önceki buluşmaların iklim krizine karşı kolektif eyleme geçme konusunda herhangi somut bir başarı elde edememesi pek çok kişi tarafından sert bir şekilde eleştiriliyor ve kararların niteliğine, verimliliğine, etkisine ve bağlayıcılığına dair kamu güvenini önemli ölçüde düşürüyor.
Bu güveni sarsan bir araştırmaya göre G7 ülkelerindeki şirketler Paris İklim Anlaşması taahhütlerini yerine getirmiyor. Sera gazı salımlarını azaltarak küresel ısınmayı 2 derecenin altında tutmaya söz veren ülkelerdeki şirketlerin güncel salım hedefleri küresel ısınma trendini düşürmek yerine 2,7 derecede tutuyor. Araştırmaya göre özellikle Amerika Birleşik Devletleri’ndeki ve Kanada’daki şirketlerin güncel salımları küresel ısınmayı 2,8 ve 3,1 derece bandında tutabilir. Bu güncel veriler Paris İklim Anlaşması’nda belirlenen küresel ısınma sınırının aşılacağı anlamına geliyor. Araştırma bu durumun, hedeflerin gerekli motivasyonu sağlamadaki başarısızlığından ziyade şirketlerin hedef ve eylem çerçevelerinin olmamasından kaynaklandığını belirtiyor.
Almanya, İtalya ve Hollanda’daki şirketlerin G7 grubu içinde salımları azaltma konusunda en azimli hedeflere sahip olduğunun altı çiziliyor. Fakat bu hedeflerin küresel ısınma trendini yalnızca 2,2 derece civarında tutabileceği öngörülüyor. Bu bağlamda pek çok şirketin tutarlı ve ölçeklenebilir hedeflerinin, kolektif eylem planlarının ve azminin olmayışı iklim krizi ile mücadelede ulusal kurumların ve şirketlerin anlamlı bir katkı ve devinim sunma konusunda başarısız olduğunu gösteriyor.
Paris İklim Anlaşması’nın başarılı olduğu alanlar
Bir diğer araştırma ise güncel verilerin küresel hedefleri tutturma konusunda yeterli olmadığını doğrularken, Paris İklim Anlaşması’nın bu hedeflere ulaşma konusunda gerekli azmi sağlayabileceğini belirtiyor. Paris İklim Anlaşması’nı özel kılan nokta, her kurumun bağlamına uygun şekilde eylem patikası oluşturma konusundaki esneklik. Bu durum ise hem bir avantaj hem de dezavantaj. Tek bir eylem planını uygulama zorunluğunun bulunmaması kurumların kapasitelerine uygun adımlar atmalarını sağıyor. Diğer yandan gönüllü eylemi teşvik eden bu esneklik, tutarsız, kararsız ve aynı anda takip etmesi güç çok çeşitli adımların atılmasına ve sorumluluğun kurumlar ve ülkeler arasında orantısız dağılmasına neden oluyor.
Bu doğrultuda Paris İklim Anlaşması’nın en başarılı olduğu nokta ülkelerin azimli taahhütlerde bulunmasına imkân tanıması. Geçtiğimiz sene neredeyse tüm ülkeler taahhütlerini güncelleyerek hedeflerini artırdı. Öte yandan, Paris İklim Anlaşması’nın somut olarak başarısını ölçme konusuna gelince, bu alanda pek çok eksikliğin olduğunun altı çiziliyor. Genellikle başarı, ülkelerin taahhütlerini çeşitli iklim modellerine uydurarak yüzeysel bir şekilde ölçülüyor. Fakat bu yöntem ülkelerin gerçekten sözlerini yerine getirip getirmediklerini hesaba katmıyor. Bu bağlamda 800 iklim politikası uzmanı, iklim diplomatı ve bilim insanıyla yapılan bir anket ile Paris İklim Anlaşması kapsamında verilen taahhütler ve bu taahhütler doğrultusunda ülkelerin neler başarabileceği değerlendirildi. Katılımcılar ülkeleri azim, güvenilirlik ve sosyo-ekonomik kapasitelerine göre neler yapabilecekleri konularında karşılaştırdı.
Araştırma sonunda Avrupa Birliği’nin iklim krizi ile mücadele konusunda en güvenilir ve azimli politikalara sahip olduğu sonucuna varıldı. Avrupa Birliği’nin başarısını Çin, Avustralya, Güney Afrika ve Hindistan izledi. Fakat Amerika Birleşik Devletleri ve Brezilya, Birleşik Arap Emirlikleri’ni takiben en arkada kaldı. Amerika Birleşik Devletleri’nin en alt sıralarda kalmasının nedeni ise anketin 2020 yılında Trump yönetiminin 2016 yılına dayanan iklim politikalarının geçerli olduğu dönemde tamamlanması. Bir diğer deyişle araştırma Inflation Reduction Act yasasının Biden tarafından imzalanmasından önce tamamlandı.
Araştırma, iklim politikalarının uygulanması konusundaki azim düzeyi ve güvenirlik konusunda pozitif bir ilişkinin olduğunu belirtiyor. Bu durumda, en azimli politikalara sahip ülkelerin hedeflerini gerçekleştirme olasılığının daha fazla olduğu belirtiliyor. Ayrıca güçlü politik kurumlara sahip ülkelerin iklim taahhütleri daha güvenilir bulunuyor. Bu bağlamda Paris İklim Anlaşması’nın küresel bir başarı elde edebilmesi için kurumsal altyapıların ve kapasitelerin güçlendirilmesi gerekiyor.
Bunun yanı sıra, uluslararası taahhütlerini kolaylıkla gerçekleştirmelerini sağlayacak ulusal politikaları üreten sıkı idari sistemlere sahip olan Çin gibi diğer demokratik olmayan ülkelerin de iklim taahhütlerini gerçekleştirme olasılıklarının yüksek olduğu belirtiliyor.
Sonuç olarak, dikkatler genellikle iklim taahhütlerine dair azmi güçlendirmeye yönlendirilse de ülkelerin taahhütlerinin neden güvenilir olduğunu kanıtlama, açıklama ve bu güvenilirliği ölçmeye dair etkili yöntemler geliştirmeleri ve uygulamaları büyük önem taşıyor.
Detaylı bilgi için kurumsal web sitemizi ziyaret edebilirsiniz: www.s360.com.tr