Temiz teknoloji (cleantech) endüstrileri, büyük bir ekonomik faktör haline gelerek gelecekteki karbonsuz enerji sistemimizin altyapısını oluşturuyor. Rüzgar türbinleri ve fotovoltaik modüllerin ilk kez 1980'lerde benimsenmesinden bu yana, temiz teknoloji endüstrileri çeşitlendirilmiş tedarik zincirlerine sahip oldular ve artık piller, ısı pompaları ve elektrolizörler gibi ürünler de bu endüstrilerde yaygın olarak kullanılıyor. Artan talebe paralel olarak bu ürünlerin üretimi de hızla yaygınlaşıyor. .
Ancak, Paris iklim hedefi doğrultusunda küresel ısınmayı sınırlamak için temiz teknolojilerin benimsenmesinin hızlandırılması gerekiyor. 2023 BM İklim Değişikliği Konferansı’nın (COP28), 2030'a kadar yenilenebilir enerjiyi üç katına çıkarma taahhüdü bu çabaları başlatıyor. Avrupa Birliği (AB) 2030'da yeşil hidrojen üretimini 10 milyon ton/yıla çıkarma taahhüdü konusunda ciddi ise, elektrolizör üreticilerinin, bu hedefi karşılamak adına ciddi bir ölçeklendirme yapması gerektiği ve bunun için 6 yıllık bir süreleri olduğu belirtiliyor.
Yoğunlaşan küresel rekabet
Temiz teknolojinin yükselişi, büyüme ve üretim işleri için fırsatlar sunarken salımları azaltmadaki başarısı, pazar payı ve küresel liderlik konularında yoğun rekabete yol açıyor. Temiz enerji yatırımlarına yönelik devlet desteğinin son 2 yılda dünya çapında 2 katına çıktığı belirtiliyor. 15 ülke yeşil endüstriyel teşvik programları başlattı. Ülkelerin zirveye ulaşma istekleri, Çin’in “Made in China 2025 stratejisi”, Amerika Birleşik Devletleri'nin “Enflasyonu Azaltma Yasası” ve Avrupa'nın “Net Sıfır Sanayi Yasası” gibi çabalarla politikaya da yansıyor.
Ancak temiz teknolojiye hakim olma yönündeki küresel yarış bazı yan riskleri de içeriyor. Güneş fotovoltaik sektörü halihazırda, küresel güneş fotovoltaik tedarik zincirinin %80'inden fazlasını kontrol eden Çin'den gelen devasa bir kapasite fazlası ile karşı karşıya.
Pazar liderliğini güvence altına almak konusunda zorluklar
Çin’in yarattığı kapasite fazlasının, Avrupa ve Kuzey Amerika'da kalan az sayıdaki üreticinin iflas etme riskiyle karşı karşıya bıraktığı belirtiliyor. "Zararına satmak, hiç satmamaktan iyidir" zihniyeti güneş enerjisi fotovoltaik geliştirme maliyetlerini daha aşağı çekebilir ancak bu durum uzun vadede sürdürülemez bir hal alıyor.
Ölçek büyütme sürecine yeni başlayan teknolojiler, varoluşsal bir mücadeleyi temsil ediyor. Avrupa, araştırma, geliştirme ve erken gösterime büyük yatırımlar yaparak elektrolizör üreticilerinin çoğuna ev sahipliği yapıyor. Ancak, bu şirketler, yüksek oranda sübvansiyon alan üreticilerle rekabet etmeye başlıyor, ürün fiyatlarını stratejik olarak düşürüyor ve yerli oyuncuların büyüme fırsatlarını engelliyor. Uzun vadede, Avrupalı olmayan teknoloji sağlayıcılarının hakimiyetinde daha küçük bir pazarın oluşması ve Avrupa'nın güneş fotovoltaik endüstrisinde yaşadığı travmanın bir tekrarının yaşanması bekleniyor.
Dünya çapında yeşil korumacılık
Stratejik önem ve dünya genelinde temiz teknolojiye yönelik büyük teşvikler göz önüne alındığında, ülkelerin ve bölgesel blokların yerli oyunculara finansman sağlama veya imalatın yerelleşmesini teşvik etme arayışlarına girmesi şaşırtıcı gözükmüyor. Rüzgar endüstrisinde yerel katkı gereklilikleri uzun süredir mevcut olmasına rağmen, Enflasyonu Azaltma Yasası gibi yeni düzenlemeler dünya ticaret kurallarına uyumu zorlayarak ciddi endişelere neden oluyor. AB ise şimdiye kadar yerel içerik zorunluluğu getirmekten kaçınıyordu.
AB, temiz teknoloji endüstrisinin başka bir başarısızlığından kaçınmak için büyük çaba sarf ederken, gelişmeler, endüstri politikalarının etkisiyle ticari sürtüşmelere ve uluslararası ticaret ilişkilerinin daha fazla bozulmasına neden oluyor. Bu nedenle, temiz teknoloji ticaretinde dayanıklılık konusunda yeni bir anlayışa ihtiyaç duyuluyor.
Dayanıklılığın ticaret politikasına dahil edilmesi
Son on yılda liberal uluslararası ekonomik düzen önemli bir darbe aldı. Dünya Ticaret Örgütü'nün ticari anlaşmazlıklarda nihai hakem olma yetkisi zarar gördü, bu da korumacılığın artmasına yol açtı. Ancak, örgüt hala ticaret konularında bir çok taraflı müzakere forumu merkezi olarak varlığını sürdürüyor. Ekonomilerin net sıfıra yaklaşmak için derin bir dönüşüm geçirdiği son yıllar da göz önüne alındığında ticaret sisteminin, yeni ekonomik gerçeklere uyum sağlamak için dayanıklılık ilkesini daha iyi benimsemesi gerekiyor.
Milyarlarca vergi mükellefinin temiz teknolojilere yaptığı yatırımların ardından, yeşil yatırımların yerel olarak geri dönüş sağlaması önem arz ediyor. Ancak bunun, devletin rolüne ve adil rekabete ilişkin eşit şartlara dayanan bir anlayış olmadan mümkün olmayacağı da vurgulanıyor. Ayrıca, kamu finansmanının yerli üreticilere ve iş gücüne fayda sağlamaması durumunda, iklim politikalarının kabulü tehlikeye girebilir.
Covid-19 salgını ve artan jeopolitik gerilimler, küresel ticaret sisteminin kırılganlıklarını açıkça ortaya koyuyor. Bu bağlamda dayanıklılık, temiz teknolojiyi yurt içinde üretme yeteneğinin sürdürülmesi anlamına geliyor.Bu yüzden, kritik bir pazar büyüklüğüne ulaşılana kadar ülkelerin temiz teknoloji endüstrilerinin çekirdeğini korumasına izin verilmelidir.
Bu içerik orijinal kaynağından çevrilmiş ve derlenmiştir. Orijinal kaynağa buradan ulaşabilirsiniz.
Detaylı bilgi için kurumsal web sitemizi ziyaret edebilirsiniz: www.s360.com.tr