Geçtiğimiz haftalarda Humane Society International tarafından başlatılan “Save Ralph” kampanyası sosyal medyada büyük bir yankı uyandırdı. Üzerlerinde test yapılan hayvanlara verilen zararı “Ralph” isimli bir tavşan üzerinden anlatarak her yıl deneylerde kullanılan milyonlarca hayvanın durumuna dikkat çeken kampanya, kozmetik/kişisel bakım sektöründeki problemleri gözler önüne serdi. Ancak maalesef, hayvanlara uygulanan eziyet yalnızca kozmetik/kişisel bakım sektörüyle sınırlı değil, tek zarar gören hayvanlar da tavşanlar değil. Hayvanların karşı karşıya olduğu en büyük sorunlardan bir diğeri de hayvancılıkta kullanılan kafes sistemi.
Türkiye’de yaygın olarak kullanılan kafes sistemiyle ilgili daha fazla bilgi edinmek için S360 olarak, yumurta üretiminde kullanılan kafes sisteminden vzgeçilmesine ve hayvan refahını artırmaya yönelik çalışmalar gerçekleştiren Kafessiz Türkiye ekibiyle bir röportaj gerçekleştirdik. Röportajımızda hem kafes sisteminin hayvanlar üzerindeki etkilerini, hem de bu sistemin değişmesi için şirketlerin ve tüketicilerin neler yapabileceği üzerine konuştuk.
Siz de röportajımızı okuduktan sonra konuyla ilgili daha detaylı bilgi sahibi olmak isterseniz Kafessiz Türkiye’nin internet sitesini ziyaret edebilir, kafes sistemine karşı başlatılan imza kampanyalarına destek verebilirsiniz.
Kafessiz Türkiye olarak hayvan refahı üzerine ne tür çalışmalar gerçekleştiriyorsunuz?
Kafessiz Türkiye olarak, ülkemizdeki hayvan eziyetini elimizdeki imkânlar çerçevesinde mümkün oldukça azaltmak için çalışıyoruz. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de en çok hayvanın ve hayvan eziyetinin olduğu alan endüstriyel hayvancılık. Endüstriyel hayvancılığın hayvanlar açısından en kötü hali ise yumurtacılıkta kullanılan kafes sistemi. Bundan dolayı ilk hedefimiz endüstriyel hayvancılığın en kötü biçiminin kullanımını sona erdirmek. Bu doğrultuda bu alanda reformların gerçekleştirilmesi için temaslarda bulunuyor ve kampanyalar düzenliyoruz.
Türkiye’de ve dünyada yumurtacılıkta kullanılan kafes sistemleri konusundaki güncel durum nedir? Tavukların ne kadarı kafeslerde yaşamak zorunda bırakılıyor?
Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2019 verilerine göre Türkiye’de 120 milyon 725 bin 299 yumurtacı tavuk var. Üreticilerle yaptığımız temaslardan aldığımız bilgilere göre bu tavukların yaklaşık %80’i kafes sisteminde yetiştiriliyor. Bu da 100 milyondan fazla hayvanın kafeslerde tutuluyor olduğu anlamına geliyor.
Tavukların kafes içerisinde tutulmasının hayvan refahı üzerine etkileri nelerdir?
Kafes sistemi, adından da anlaşılacağı üzere hayvanların kafeslerde yetiştirildiği bir sistem. Bu sistem endüstriyel hayvancılıkta sadece yumurta sektöründe kullanılır. Her kafeste ortalama 5 tavuk bulunur ve bu hayvanlar tüm hayatları (9 ila 15 ay) boyunca kafeste tutulurlar, hiç çıkmazlar. Kafesler demir tellerden oluşur. Hayvanların yemlikleri ve sulukları kafesin hemen önünde bulunur. Kafes sisteminde hayvanların yaşam alanı tavuk başına yaklaşık bir dosya kâğıdı kadardır. Kafesin içindeki kalabalık sebebiyle en doğal davranışlarını bile rahatça yapamazlar. Örneğin kanatlarını çırpma, gezinme, silkelenme, zıplama, gerinme, kuyruk sallama gibi içgüdüsel hareketleri icra edemezler. Tavuklar tüm hayatları boyunca tel kafeslerde oldukları için toprağa da ayak basmazlar. Bu sebeple bir başka içgüdüsel davranışları olan eşeleme hareketini de yapamazlar.
Hayvanların kafesin dışında bir yaşam alanı olmadığı için zamanlarının büyük bir kısmını hareketsiz olarak geçirirler. Hareketsizlik hayvanların kemik gelişimini olumsuz etkiler ve stres seviyelerini yükseltir. Stres aynı zamanda hayvanlar arasındaki agresif davranışları da arttırır. Kafes içinde bu tip kavgalar sık yaşanır ve hayvanlar kaçacak alanları olmadığı için çoğu zaman yaralanırlar.
Bir diğer sorun kafeslerde tüneklerin olmayışıdır. Tavuk, bir kuş türü olduğundan, çoğu kuş gibi tavuklar da uyumak için yüksek yerlerde tünemek ister. Ancak bu imkân bulunmadığı için hayvanlar tüm hayatları boyunca doğalarına uygun bir şekilde dinlenemez. Hayvan refahı çalışmaları, tüneyememenin tavuklar için neredeyse açlık kadar büyük bir rahatsızlık verdiğini gösteriyor.
Başka bir eziyet, hayvanların temizlenememesidir. Tavuklar kum banyosu yaparak temizlenirler. Ancak kafeslerde hayvanların toprağa erişimi olmadığı için ne yazık ki kum banyosu yapamazlar. Hayvanlar içgüdüsel olarak yemliklerindeki yemlerine veya kafesin tellerine sürtünerek bu davranışlarını sergiler. Ancak tabii ki bu onların temizlenme ihtiyacını karşılamaz. Bu yüzden sık sık aynı hareketi tekrarlarlar.
Son olarak kafes sistemlerinde hayvanların rahat bir şekilde yumurtlayabilecekleri alanlar bulunmaz. Tavuklar yılda 250-300 kere yumurtlar ve yumurtlama hayvanlar için stresli bir eylemdir. Tavuklar yumurtlarken kendilerini güvende ve rahat hissedecekleri yumuşak, gizli bir alan ister. Ancak bu imkân olmadığı için tavuklar en azından kafesin köşelerinde yumurtlayabilmek için birbirleriyle kavga ederler.
Başka yumurta üretimi sistemlerinde de hayvan eziyeti mevcut. Ancak bu sayılan problemler kafes sistemine özgü. Alternatif sistemlerde hayvanlar en azından toprağa ayak basar, hareket eder, tüneyerek uyuyabilir, kum banyosu yapabilir ve folluklarda yumurtlarlar. Bu sistemlerde hayvanların stres seviyesi çok daha düşüktür ve bazı baskın hayvanların agresif hareket etmesi halinde diğerlerinin şiddetten kaçabilme imkânları vardır.
Tüketicilerin bu konuya yaklaşımları nasıl? Bu koşullarda üretilen yumurtaların insan sağlığına herhangi bir etkisi var mı?
Tüketicilerin büyük çoğunluğu kafes sistemi konusunda kurumsal reformların gerçekleşmesini istiyor. Bunu KONDA Araştırma ve Danışmanlık şirketinin 2021 Ocak ayında Türkiye genelinde yaptığı ankette görebiliyoruz. Bu anketin çarpıcı sonuçlarına göre katılımcıların %76’sı endüstriyel kafes sistemlerinin yasaklanması gerektiğini, %82’si tavukların endüstriyel kafes sistemlerinde yetiştirilmesini doğru bulmadığını, %85’i de hayvanları kötü şartlarda yetiştiren bir firmanın ürünlerini almayacağını ifade ediyor. Bu verilen yanıtlar, gelir, eğitim, yaşam tarzı fark etmeksizin Türkiye’deki tüm kesimlerin hayvan refahı konusunda duyarlı olduğunu gösteriyor.
Kafes sistemine ilişkin sağlık endişeleri de mevcut. İlk olarak, besin değerleri açısından bu sistemde yetiştirilen hayvanların yumurtalarındaki omega3 yağ asitleri oranı istenen düzeyde değil. Doğal şartlarda yetiştirilen tavukların yumurtalarında omega3 çok daha fazla iken kafes sistemi yumurtalarında kalp ve damar hastalıkları açısından risk teşkil eden omega6 yağ asitleri çok daha fazla.
Bir diğer mesele, kafes sistemlerinin kamu sağlığı açısından yarattığı riskler. Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi’nin tespitine göre bu sistemlerde binlerce hayvan bir arada yetiştirildiği için gıda zehirlenmelerine sebep olabilecek salmonella bakterisi çok daha fazla görülüyor. Endüstriyel sistemlerde hayvanların sağlığını suni olarak muhafaza etmek için diğer sistemlere kıyasla çok daha fazla antibiyotik kullanılıyor. Bu da bakterilerin antibiyotik direncinin artmasına sebep oluyor.
Son olarak, hayvanların bu kadar suni şartlarda yetiştirilmesi olası yeni salgınların çıkması ihtimalini arttırıyor. Bu endüstriyel çiftliklerde çalışan insanlar her gün binlerce hayvanla temas halinde oluyor. Bu da bir mutasyonla ortaya çıkabilecek yeni bir bakteri veya virüs varyantının toplumun geri kalanına taşınması riskini doğuruyor. Tüketiciler bahsedilen olgulara bu kadar hâkim olmasa da hayvanların aşırı suni şartlarda yetiştirilmesinde bir sorun olduğunu ve sağlıkları açısından riskler teşkil ettiğini düşünüyor.
Kafessiz sisteme geçmek için ne tür değişiklikler yapılmasına ihtiyaç var? Bu değişiklikler nasıl bir maliyeti beraberinde getiriyor?
Üreticilerin kafessiz sisteme geçişinde kümeslerini yeniden düzenlemeleri gerekmekte. Bunun için kümeslere yemliklerin, sulukların, tüneklerin, follukların, eşeleme alanlarının yerleştirilmesi gerekiyor. Ancak bu tek seferlik bir yatırım. Diğer taraftan hayvanlar artık kümeste rahatça hareket edebildiğinden ve daha fazla enerji harcadığından kafessiz sistemlerde hayvanların bakımı ve beslenmesi için daha fazla işçiye ve yeme ihtiyaç duyuluyor.
Bu değişikliklerin maliyeti oldukça mütevazı. Bu da piyasadaki kafes sisteminde ve kafessiz sistemde üretilen yumurtaların fiyatlarından anlaşılabilir. 10’lu kafes sistem yumurtası 11,5 lira iken 10’lu kafessiz sistem yumurtası 13,95 lira. Bu düşük maliyet farkı yumurtanın bir malzeme olarak kullanıldığı alanlarda daha da sınırlı. Örneğin bir dilim kekte kullanılan yumurtanın kafes sistemi yerine kafessiz sistemden tedarik edilmesinin maliyet farkı kuruşlarla ifade edilecek kadar az.
Kafessiz sisteme geçiş konusunda dünyada ve Türkiye’de ne gibi gelişmeler yaşanıyor? Bu konuda uygulanan yasalar bulunuyor mu?
Marka değeri olan firmalar açısından kafessiz sistem artık asgari bir sürdürülebilirlik standardı haline gelmiş durumda. Avrupa Birliği ülkeleri, Amerika Birleşik Devletleri, Avustralya, Yeni Zelanda gibi ülkelerde faaliyet gösteren neredeyse bütün firmaların kafessiz sisteme geçiş taahhütleri bulunuyor. Bunun da ötesinde Brezilya, Polonya, Romanya gibi sosyoekonomik olarak Türkiye’ye benzer ülkelerde de firmaların çoğunluğu taahhüt vermiş durumda.
Bu alandaki ilerlemeler genellikle yasalar vasıtasıyla gerçekleşmiyor. Türkiye de dâhil olmak üzere birçok ülkede kafes sisteminin kullanılması yasal. Bunun nedeni birçok ülkedeki endüstriyel hayvancılık lobilerinin hükümetlere baskı yapmaları ve ilerlemeci düzenlemeleri engellemeleri. Bunun tek istisnası, teknokratik bir yapısı olan Avrupa Birliği Komisyonu’nun direktifleri. Yumurtacı tavukların refahına ilişkin mevcut direktifler en azından Avrupa Birliği’ndeki kafes sistemlerinin belli şartları sağlamasını zorunlu kılıyor. Bu platformda kafes sisteminin yasaklanması için de görüşmeler devam etmekte.
Daha fazla ne yapılabilir? Şirketler ne tür adımlar atabilir?
İlk olarak, kafessiz sistem taahhüdü vermeyen şirketler daha fazla zaman kaybetmeden bu taahhüdü verebilir. Kafessiz sistem taahhüdü verebilecek şirketler kapsamında perakendeciler, restoranlar, catering firmaları, kafeler, tatlıcılar, gıda imalatçıları, oteller bulunuyor. Bu taahhütlerle tipik olarak orta vadeli bir tarih belirleyerek bu tarihten itibaren kafes yumurtası kullanılmayacağı kamuoyuna ilan edilir. Bu tip bir taahhüt, şirketler açısından kısa vadeli hiçbir maliyet farkı veya tedarikçi değişikliği ihtiyacı doğurmaz. Taahhüt orta vadeli bir tarih içerdiğinden, bu zamana kadar mevcut yumurta tedarikçileri gerekli yatırımları yaparak kafessiz sisteme geçebilir veya başka bir tedarikçi tercih edilebilir.
Bu dönüşüm modelinde diğer firmaların da benzer tarihlerde kafessiz sisteme geçişi öngörüldüğünden firmalar arasında bir rekabet eşitsizliği de söz konusu olmaz. Mevcut ilerleme hızına bakıldığında 2025 yılına kadar Türkiye’deki tüm bilinen firmaların bir noktada bu dönüşüme katılacağını öngörüyoruz. Dolayısıyla bugün taahhüt veren şirket gelecekte dezavantajlı olmaz. Kafessiz sistem 21. yüzyıldaki sürdürülebilirlik ölçütleri ve tüketici beklentileri açısından olmazsa olmazlar arasında olduğundan böyle bir taahhüt şirketlerin marka değerini artıracaktır.
Hâlihazırda kafessiz taahhüdü olan firmalar da bu dönüşüme daha fazla katkı sağlayabilir. Örneğin pazarlama faaliyetlerinde hayvan refahını vurgulayan mesajlar kullanabilirler veya sektör buluşmalarında diğer şirketleri de bu dönüşüme katılmaya davet edebilirler.
Türkiye’de kafessiz yumurta almayı taahhüt etmiş hangi şirketler var ve bu şirketler daha çok hangi sektörlerde yoğunlaşıyor?
Türkiye’de hayvan refahı konusunda en fazla ilerleme kaydeden sektörün turizm olduğunu söyleyebiliriz. Bir diğer dinamik ise global şirketler. Bu şirketlerin Türkiye’yi de içine alacak şekilde dünya çapında taahhütleri bulunuyor. Türkiye’de kafessiz sisteme geçiş taahhüdü vermiş ve/veya kafessiz sisteme geçmiş şirketler arasında Metro Toptancı Marketleri, Aslı Börek, Unilever, Tchibo, Barilla, Burger King, Ferrero, Sodexo, Sofra-Compass Group, ISS, Dedeman Otelleri, Four Seasons Otelleri, Wyndham Otelleri, Hilton Otelleri, The Marmara Otelleri yer alıyor.
Yakın gelecekte daha birçok firmanın kafessiz sistem taahhüdü vermesini bekliyoruz. Toplumun giderek hayvan refahı hakkında bilinçlenmesi, sivil toplumun gelişmesi ve ülkemizde faaliyet gösteren diğer global şirketlerin de dünya çapında taahhüt vermesi bu dönüşümü daha da hızlandıracaktır.
Tüketici olarak biz neler yapabiliriz?
Tüketiciler olarak müşterisi olduğumuz şirketlerin hayvan refahı konusunda reformlar gerçekleştirmesi için taleplerde bulunabiliriz. Pek çok şirket, müşterilerinin bu tip taleplerine karşı duyarlılık gösteriyor. Alışverişlerimizde hayvan refahı kötü olan ürünleri ve bu konuda ilerleme kaydetmeyen markaları tercih etmeyerek de olumlu bir etki yaratmak mümkün. Barkodunun başında 3 numara bulunan yumurtaların satın alınmaması şirketlere tüketici tercihlerini göstermesi açısından faydalı bir adım olur. Bu konu hakkında bildiklerimizi ve tercihlerimizi ailemiz ve arkadaşlarımız ile paylaşarak bu etkiyi daha da arttırabiliriz.
Röportaj için Engin Arıkan'a ve Kafessiz Türkiye ekibine teşekkür ederiz. Sorularınız için bilgi@kafessizturkiye.com adresiyle iletişime geçebilirsiniz.
Hazırlayanlar: Simge Aydın, Irmak Büyükutku, Mert Kavaklıoğlu
Detaylı bilgi için kurumsal web sitemizi ziyaret edebilirsiniz: www.s360.com.tr